Evcil Hayvanlarla Yaşamak Hayatımızı Nasıl Değiştirir? Ailelerin evcil hayvanlarla yaşayıp yaşamamak konusunda yaptıkları seçimlerde veya verdikleri kararlarda, kişisel tercihlerinin, geçmiş deneyimlerinin, alerjik reaksiyon gösterip göstermemelerinin, çevresel etkilerin ve kültürel normların etkisi vardır. Kediler ve köpekler en yaygın olan seçimlerdir.
Aileler için evcil bir hayvanla yaşamanın pek çok sebebi olabilir. Bunlar arasında arkadaş olması, verdiği keyif ve duygusal yakınlık en belirgin olanlarıdır. Okşanmaya, ilgiye ve bakıma hevesle tepki verirler. Onlarla aramızdaki koşulsuz sevgi bağı ve fiziksel temas insani ihtiyaçlarımıza cevap verir. Kurduğumuz bağ psikolojik ve sosyal destek sağlar. Ayrıca aile dinamiklerimizi nasıl etkilediği, aile içindeki rolleri, hayatımıza kattığı tüm diğer pozitifliklerle ilgili yazdığım ve Walsh’un 2009’da yaptığı çalışmanın bulgularının bir özeti olan bu yazıyı okuduğunuzda terapötik gücünü göz önüne almanın kaçınılmaz olduğunu göreceksiniz.
Evcil hayvanlarla yaşayan ailelerin çocuklarında;
Daha gelişmiş bir empati yeteneği, sorumluluk, şefkat, ilk yardım konusunda bilgi ve diğer yaşayan canlılara değer verip onlar için kaygılanma duyguları gelişiyor. Ayrıca ailede evcil hayvanın varlığı çocukları, hamilelik, doğum, çocuk yetiştirme, hastalık ve ölüm gibi sonraki yaşam deneyimlerine de hazırlayabiliyor. Çocukları evden ayrılmış orta yaşlı ebeveynler içinse evin içindeki boşluğu dolduran sıcacık bir nefes oluyorlar.
Evcil Hayvanlarla kurduğumuz arkadaşlık;
Kriz ve kayıp dönemlerimizle baş etmeyi, iyileşmeyi ve direncimizi arttırmayı kolaylaştırıyor. Aramızdaki bağ huzur, sevgi ve güvenlik hissi verip, fırtınalı yaşam değişikliklerine adaptasyonumuzu arttırıyor. Walsh (2009), ailelerin %82sinin taşınma, ayrılma, boşanma veya ölüm dönemlerinde evcil hayvan edindiklerini söylüyor. Ayrıca aile üyelerini daha fazla bir araya getirerek ailede bağlılığı da arttırıyor. Örneğin, çiftlerin günlük sosyal etkileşim örüntüleri ile ilgili bir çalışmada, köpeği olan çiftlerin daha fazla mutlu olduğu bulunmuş. Ayrıca köpeklerle konuşmak, yaşamdan ve evlilikten daha çok tatmin, fiziksel ve duygusal sağlık ile ilişkilendirilmiş. Onlarla zorlu yaşam olaylarımızı konuşmanın ise stresimizi oldukça azalttığı bir gerçek.
Çocuk yetiştirmekte olduğu gibi, kurallar, roller, otorite, sınırlar, iletişimde açıklık ve problem çözme gibi konularda aileyi zorladığı gibi öğrenme fırsatları da sağlıyor. Aile üyeleri bazen de evcil hayvanın disiplini konusunda fikir anlaşmazlığına düşebiliyorlar. Kurallar konusunda zaman zaman çatışmalar çıkabiliyor (mutfağa girme, yatağa girmesine izin verme gibi).
Walsh(2009), evcil hayvanların aile üyelerinin hislerini yansıttığını ve davranış tepkilerinin örüntüsünü sergilediğini, yani sahibi kaygılı olanların daha kaygılı olmaya eğilimli olduğunu bulmuş. Ayrıca ailelerin, evcil hayvanlarına da kendi çocuklarına davrandıkları gibi davrandıklarını gözlemlemiş. Çoğu ailenin de, evcil hayvanlarının kendi konuşmalarını anladığına, gerginlik, mutluluk, heyecan, öfke, üzgünlük gibi ruh hallerine duyarlı olduğuna inandıklarını görmüş.
Yaralanan veya hastalanan aile üyeleri olduğunda ise;
Kedi ve köpeklerin oldukça hassas, yaralı bölgeyi sürekli yalama eğiliminde olduğu gözlenmiş. Evcil hayvanların, ailelerin ıstırabını, çatışma ve gerginliklerini de yansıttığını bulmuş ki bunlar yemek yememek, kusma, ishal, felç gibi fiziksel semptomlar açığa çıkartmış. Eşler arasında veya ebeveyn ile çocuk arasında yoğun çatışmalar olduğunda da hayvanların yarısının yaklaşarak, dikkat çekmeye çalışarak veya hassas olan aile üyesini korumaya çalışarak tepki verdiklerini, diğer yarısının ise geri çekildiğini veya saklandığını bulmuş.
Bir hafta boyunca akşam yemeği ritüeli video kameraya çekilen bir çiftin sohbetlerinin gerginleşmeye başladığı ve çatışmanın söz konusu olduğu durumlarda kedinin, kadının kucağına atlayarak gerginliği yatıştırdığı gözlemlenmiş.Yani bu gibi durumlarda evcil hayvanlar da çocuklar gibi duygusal baromtre ve denge düzenleyici görevi görüyorlar ve ilişkilerdeki stresi azaltıyorlar.
Bir de ne yazık ki kayıp süreci var
Zaten tek kötü olan tarafı bu. Hatta bazı aileler sırf günün birinde bu duyguyu yaşamamak adına evcil hayvan sahiplenmiyorlar. Aslında onları kaybettiğimizde etkilenme derecemiz ve yasın yoğunluğu, bağlılığın derecesinden, kaybın ne şekilde olduğundan ve zamanlamadan oldukça etkileniyor. Ani ve beklenmedik bir kayıpta aileler kendilerini duygusal olarak hazır hissetmiyorlar. Eğer aile üyelerinde sosyal olarak izole olma, belli bir kronik hastalıkla baş etme gibi durumlar söz konusu ise veya başka bir kayıp ve stress durumları ile eş zamanlı yaşanırsa kayıp süreci ile baş etmek daha da zorlaşıyor. Bu gibi durumlarda sosyal farkındalık, destek gruplarının varlığı veya terapi desteği süreci atlatmakta yardımcı oluyor.
Bahar Erden
Uzm. Psikolog/Çift ve Aile Terapisti
Kaynak
Walsh, F. (2009). Human-animal bonds II: The Role of Pets in Family Systems and Family
Therapy. Family Process, 48(4), 481–497.