“Kişisel Sınırlar” dendiğinde ne anlamalıyız?
Kişisel sınırlar, bir kişinin başkaları ile etkileşimlerinde gördüğümüz, kişinin kendisi ile ilgili tercihlerini ve diğer kişilere tepkilerini belirlerken ortaya çıkardığı bir duruştur. Üstelik sadece fiziksel sınırlar değil, zihinsel, sosyal ve psikolojik sınırlar da kişisel sınırlara dahildir. İnançlar, değerler, aile, çevre etkisi, geçmiş deneyimler, fikirler, tutumlar ve sosyal öğrenme ile biçimlendirilir.
Sınırları koruyamayan insanlardan sıklıkla şunları duyarız;
- “Komşum çat kapı bize geliyor”,
- “Yeni tanıştığım halde ismimle ve senli-benli konuşuyor”,
- “Müsait olmadığımı söylediğim halde, kendi söylemek istediklerine odaklı konuşmaya devam ediyor”,
- “Yeni tanıştığımız halde özel hayatımla ilgili sorular sormaya başladı”,
- “Annem kapımı çalmadan odama giriyor”,
- “Günlüğümü okumuş,”
- “Davranışa bile dökülmemiş duygularım yüzünden bana hesap soruyor”,
- “Eşim cep telefonumu kurcalıyor”,
- “Kız arkadaşım beni eleştiriyor, bazen de giysilerimi ödünç istiyor, hayır diyemiyorum.”
Daha pek çok örnekler verebilirim kişisel sınırlara yapılan ihlallere. Özsaygımızı, ilişkilerimizi, özgüvenimizi, duygu ve davranışlarımızı doğrudan etkilediği için, bu alanlarda yaşanan sıkıntılar terapilerde sıklıkla karşıma çıkar.
Sınırların olmaması ya da çok az olması durumunda;
Öncelikle, kişinin kendisine yapılanlar veya kendisinden istenenler üzerinde kontrolü yoktur. Aynı şekilde kendisinin başkalarından talepleri veya davranışları üzerinde de kontrolü yoktur. Sınırlar iç içe geçmiştir. Hatta, başkaları ile fazlaca özdeşleşir, duygularını ve kişisel bilgilerini başkalarına kolayca açabilir. Bununla beraber, kolay manipüle edilebilir, kolay bağlanır ve kolaylıkla suiistimal edilir. Dürtüsel hareketler ve hayır diyememeyi de rahatlıkla görebiliriz. Özellikle çocuklar, her istediğinin yapılması için diretir, ebeveynleri de çocuğun her dediğini yapmaya çalışır. Bu ailelerde bireyselleşme gelişemediği gibi, aidiyet hissi ve paylaşmak ön plandadır.
Sınırların gevşek veya geçirgen olması terimi;
Kişinin kendi sınırlarından girilebilirliğin kolay olduğu ve kişinin başkalarının sınırlarına girme eğiliminin olduğu durumlar için kullanılır. Bu kişiler kendilerinden emin değildirler. Sınırlar gevşek veya geçirgen olduğundan etkisizdir; çünkü yanlış davranışlar son bulmaz, kabul edilebilir davranışlar başlatılamaz, öğrenme sağlanamaz.
Örneğin, yemekten önce çikolata yememesi gereken çocuk annesi başka işlerle meşgulken gizlice dolaptan alıp yemeye başlar. Annesi fark ettiğinde “yemekten önce yememen gerektiğini konuşmuştuk” diyerek sadece sözel ifade kullanır. Kararlı bir şekilde müdahale etmez. Çocuk başını sallar ama yemeye de devam eder. Annesi ise her canı istediğinde tatlı yemenin zararlarından bahseder; bu seferlik yemesine izin vererek bir dahaki sefere günde bir kere sadece çikolata veya dondurma yeme hakkı olduğunu ve onu da akşam yemeğinden sonra kendisinin vereceğini söyleyerek geçer. Çocuğun buradan aldığı mesaj ise aslında annesi görmeden yemenin mümkün olabileceğidir.
En önemli etkisi;
Sınırları katı olan kişiler sağlıklı ilişkiler kurmakta, yardım istemekte, duygularını düzenlemekte zorlanırlar. Patlayacak gibi hissedene ya da uzun süreli negatif duygusal durumlar deneyimleyene kadar duygularını tutarlar. Aile bireylerinin birbirinden uzaklaşmış olduğunu görürüz. Çocuklarda kendi kendine yetebilme ve bağımsız olma durumu, ebeveynlerinde katı sınırların olmasının pozitif bir özelliğidir. Katı sınırlar aile içinde iletişimi zorlaştırdığı gibi ebeveyne yabancılaşma görülebilir.
Son olarak, kişisel sınırları korumak ebeveynler olarak çocuklarımıza zamanında öğretmemiz, öğretemiyorsak bir aile terapistinden, uzman bir psikologdan destek almamız gereken en önemli konulardan biridir. Bununla beraber, kişisel sınırları belirleyerek ve bu sınırları gerek kendimiz ihlal etmeyerek gerek çocuklarımızın ihlal etmesine izin vermeyerek içselleştirmelerini sağlayabiliriz. Zaten en doğru ve tek öğretme yolu da budur.
Bahar Erden
Uzman Psikolog/Evlilik ve Aile Danışmanı