Duygulara Odaklı Ebeveyn Olmak
Araştırmalar çocuk sahibi olmanın bir mutluluk olgusu olmadığını gösteriyor. Çocuk sahibi olmak hayli stresli. Ebeveynlik söz konusu olduğunda, bir veya iki yöne gitme eğiliminde oluyoruz; ya ebeveynlerimizin yaptıklarını taklit etme ya da tam tersini yapma eğilimi. Dikkat etmemiz gereken şey ise, zıt yönlere kayarken aşırıya kaçmamak, orta yolda kalmak aslında.
Çocuk-ebeveyn ilişkilerindeki hassas noktalar çok. Ama bu yazıda özellikle üzerinde durduğum nokta duyguları göz ardı etmeme konusunda kendimizi geliştirebilmek, duyguların farkına varmak, duygulara odaklı ebeveyn olmak ve böylece çocuklarda öfke, hırs, kıskançlık gibi negatif duyguların kontrolünü sağlamayı kolaylaştırmak.
Duyguları önemsemeyen bir kültürde yaşıyoruz.
Gottmann, duyguları reddeden bir kültürde yaşama eğiliminde olduğumuzu, kültür olarak duygulardan rahatsız olduğumuzu söylüyor. Aynı şey bizim kültürümüz için de geçerli. Duygular hakkında eğitim vermiyoruz. Daha çok rasyonellik ve “olması gerekenler” ile özdeşleşmiş durumdayız. Ebeveynlerimiz de duygularını rahat bir şekilde ifade edemedikleri ya da duygularına değer verilerek yetiştirilmedikleri için duyguları reddetmeye eğilimliler.
Duyguları önemsemeyen aileler çocuğu negatif bir duygu içinde gördüklerinde (üzgün veya öfkeli) bu duygunun üzerine gidip, duyguyu kabullenmek ve anlamaya çalışmak yerine, çocuğun duygularını çoğu zaman da farkında olmadan ihmal ediyorlar ya da bu duygular iyice yükselene dek bekliyorlar. Hatta “ne var bunda üzülecek?” “ne var bunda kafana takacak canım sen çocuk musun?” “bu mu dert ettiğin?” gibi ifadelerle minimize de edebiliyorlar.
Duyguları önemseyen ebeveynler olabilmek
Duygulara odaklı ebeveynlik; duygusal zekanın, duyguların ne olduğunu bilmenin, onları tanımlayabilmenin, onları ifade etmenin olumlu yollarına sahip olmanın ve dinlenecek kadar değerli olduğunuzu hissetmenin kıymetli olduğu anlamına gelir. Böylece duygularınızı ifade edebilir ve duyulmuş olursunuz. Duygulara odaklı ebeveynliğin ilk adımı duyguyu fark etmektir. Sadece buna dikkat etmeye başlamaktır. Bu, kendi duygularınızı fark etmekle başlıyor.
Kendi duygularının farkına varmak, kendi duygularını rahatlıkla ifade edebilmek ve hatta nasıl en olumlu şekilde ifade edebileceğini düşünebilmekten geçiyor. Çocuğunuzun duygularını önemsemek için önce kendinizi önemsemeli, kendi duygularınız üzerinde çalışmalısınız. Kendinizi yansıtamıyorsanız, bunu asla yapamazsınız. Kendinize dönün, bedeninize, içinize odaklanın. Duygularınız orada, tam kalbinizin ortasında. Bunu başardığınızda duyguları bir öğretme fırsatı olarak görmeniz de kolaylaşacak.
Bazen çocukların duyguları ailelerin gözünü korkutur ve onlarla konuşmak yerine çocuklarının içinde bulundukları duygudan kurtulmak için “çocuk olma” diyerek veya benzer başka biçimlerde onları durdurmaya çalışırlar. Duygulara odaklanıp dinlemeye ve anlamaya çalışmak yerine daha eleştirel, yargılayan, taraf tutan bir duruşta olurlar. Fakat duygulara bir öğretme fırsatı olarak bakarlarsa yapacakları sadece “üzgün gözüküyorsun, üzgün mü hissediyorsun?” ya da “üzgün gözüküyorsun! Senin için yapabileceğim bir şey var mı?”, “Üzgün gözüküyorsun, konuşmak istersen buradayım” gibi sözel ifadeler kullanarak iletişime girmek olacaktır.
Bu, ebeveynlere çocuklarını aktif olarak dinleme fırsatı verir. Böylece onları anlamaya çalışma yolunda işin içine girmiş olurlar. Eleştirmekten, yargılamaktan, nasihat ve uyarılardan çok farklı bir şeydir aktif olarak dinleyerek anlamaya çalışmak. Onların duygularını anlamaya ve bu duyguları yönetmeyi öğretmeye doğru bir adımdır ki kendini anlaşılmış ve önemsenmiş hisseden çocuklar daha mutlu, dirayetli, duyguları ile baş edebilen ve duygularını kontrol edebilen bir şekilde büyüyüp gelişsinler.
Kızgınlığınızı sergilemenin yerine merakınızı ortaya koyun
Bu sadece çocuğunuzla değil arkadaşlarınızla, eşinizle, veya sevgilinizle olan ilişki için de aynı. Çoğu zaman insanlar olaylara tepkisel yaklaşırlar. Kendilerini hakarete uğramış, incinmiş ve öfkeli hissederler. Gerçekten böyle hissettiklerinin bazen farkında bile değillerdir ve sadece tepki verirler. Bu öfkeli kısımdır. Meraklı olmak, sadece tepki vermek yerine, gerçekten ne hissettiklerini öğrenmek anlamına gelir. Davranış ile çocuk arasındaki farkı ayırt edin. Davranış uygun olmayabilir ama çocuk kötü değildir.
Elbette ki duygulara odaklanırken problem davranışa sınırlar da konulacaktır. Burada ideal olan “duygularını ifade etmeni, öfkelenmeni anlıyorum fakat bu duyguları yaşarken başkalarına öfkeni saçmak asla doğru değil” yaklaşımıdır.
İnsanlar “kötü olduklarını” duyarak büyürlerse bu, benlik kavramı olarak içselleştirilir ve kendini gerçekleştiren bir kehanetin parçası haline gelir. Ne olduğunuzu düşünerek büyürseniz, o şekilde davranmaya başlarsınız. Eğer ebeveyniniz sizin iyi bir insan olduğunuza dair bir beklentiye sahipse ve bunu kabul ediyorsa, hata yapsanız bile sizi sevdiklerini ve hala değerli olduğunuzu hissedersiniz. Bu çok büyük bir mesajdır ve bu mesaj “tatlım, sen mükemmelsin. Yaptığın her şey güzel. Sen çok özelsin” mesajından farklıdır çünkü bu narsisizm veya başka türden sorunlar yaratır. Bu nedenle onların değerini kabul etmek istersiniz ve yine de sınırlar koyabilirsiniz. Çocuk ile davranışı birbirinden ayırmanız gerekir.
Bu yaklaşımı benimsemeleri için siz de öfkelendiğinizde onlara (veya başkalarına) bu şekilde yaklaşmayarak rol model olmalısınız. Dolayısıyla en başta söylediğim gibi sizin iyi bir rol model olmanızda kendi duygularınızı iyi tanımanız, onlara nasıl ve ne şekilde ifade edebileceğinizi iyi bilmeniz ve tereddütte kaldığınızda profesyonel destek almanız çok önemlidir. Eğer söylediklerinizin veya öğrettiklerinizin aksi bir rol model olursanız onlardan tam tersi beklentileriniz olması çok da rasyonel olmaz.
Duyguları bir öğretim fırsatı olarak görmek
Bazen ebeveynler çocuklarının duygularından korkarlar ve onlarla konuşmak yerine, o duyguya sahip olmalarını engellemeye çalışırlar, “bebek gibi davranma” gibi bir ifadede olduğu gibi. Duygulara bir öğretim fırsatı olarak bakıldığında, öncelikle sözel etiketler sağlamanın bunun bir parçası olduğunu görürüz. Üzüntüye işaret eden davranışlar görüyorsanız bunları söyleyebilmek iyi bir aktif dinlemedir, mesela “üzgün görünüyorsun, üzgün müsün biraz ?” ve böylece bunun içine gireriz. Onları gerçekten anlayabilirsiniz. Ebeveynler bu şekilde empati kurabilir ve onaylayabilir.
Duyguları bir öğretim fırsatı olarak görerek, üzüntüleriyle nasıl başa çıkacaklarını veya öfkeyle nasıl başa çıkacaklarını öğrenirler. Ebeveynler cezalandırırsa, büyük bir öğretme fırsatını kaçırmış olurlar. Öncelikle çocuk kuralları bilmelidir. Ceza son çare olmalıdır.
Nasıl bir çocuk yaratmak istiyorsanız öyle olun
Elbette ki çocuğunuzun bir de genetik altyapısı var ve onların üzerindeki tek etki bizler değiliz. Kendi mizaçları ile geliyorlar. Çok büyük bir etkimiz var ama tek etki biz değiliz. Bunu da düşünerek asla “mükemmel” olamayacağınızı bilip yapabileceğinizin en iyisini yapmaya çalışın. Ebeveynler olarak hatalar yaptığımızda en yararlı olan şey aslında uygun bir özür dileme usulü geliştirebilmektir “üzgünüm, sinirimi kontrol edemedim, gerçekten çok stresliydim, bu şekilde konuşmamalıydım” gibi. Eğer bu onarımları yapmazsanız çocuğunuza kötü bir rol modeli olmanın yanında, aranızda boşluklar ve giderek uçurumlar açmaya başlarsınız.
Bahar Erden
Uzman Psikolog ve Aile Danışmanı
Kaynaklar
Gottman, J.M., &DeClaire, J. (1997). The heart of parenting: How to raise an emotionallyintelligent child. London: Bloomsbury.
Gottman, J.M., Katz, L.F., &Hooven, C. (1997). Meta-emotion: How families communicate emotionally. Mahway, NJ: Erlbaum.