“Sosyal Anksiyete Bozukluğu, bir diğer ifade ile Sosyal Kaygı Bozukluğu olduğumu düşünmeye başladığımda 14 yaşımdaydım. Sosyal durumlarda yoğun bir korku ile başladı her şey. Özellikle incelenme, aşağılanma ve rezil olma korkusu. Bu sosyal durumlar o kadar korkutucuydu ki, sadece onları düşünmek bile beni endişelendirebiliyor ve kaçınmak için büyük çaba sarf ettiriyordu. Okul kantinine inip yemek yemem mümkün değildi. İnsanların bana kakıp iğrenç, garip ve endişeli göründüğümü düşünmelerini istemiyordum. Yalnız ve üzgün hissediyordum. Kimse korkularımı anlamıyordu.
Okula devam etmekte veya sınıfta katılım göstermekte zorluk çekiyordum. Sadece kantine inememek değil, tuvaleti kullanma gibi kamusal davranışlardan da kaçınmaya başlamıştım. Yeni aktiviteler, sosyal ve performans durumları bacaklarımın aşırı titremesine, kalbimin hızlı çarpmasına ve bayılacak gibi olmama neden oluyordu. Tipik günlük görevlere ve etkileşimlere katılamıyordum.
Aslında çocukluğumdan beri utangaç, içine kapanık ve aşırır hassas bir çocuktum. Dışarı çıkacağım zamanlarda annemin sürekli yanımda olmasını istiyordum. Sosyal becerilerde zorlandığımı fark eden annem ve babam içe dönük mü yoksa sosyal kaygılı mı olduğumu anlamak için uzman bir psikoloğa götürdüler beni.”
Psikolog Desteği Neleri Değiştirdi?
“Aldığım psikolojik destek ile sosyal kaygım olduğunu, bunun sinir sistemimi nasıl etkilediğini fark ettim. Sosyal değerlendirmenin gelişimsel bileşenlerini anladım. Reddedilme ve başarısızlık konusunda var olan endişelerim üzerinde çalışmak çok etkili oldu. Kendim ve başkaları arasındaki farklılıklara odaklanarak sürekli bir karşılaştırma yapmam daha büyük bir savunmasızlık duygusunu da beraberinde getiriyordu. Çocukluğumda olduğu gibi, becerilerim ve ilgi alanlarımla gurur duymayı, kafası karışan vücut tepkilerime uyum sağlamayı öğrendim.
Vücudumun stres tepkisine verdiği yanlış bir alarmdı sesimdeki ve bacaklarımdaki titremeler. Nefes alma, gevşeme ve farkındalık egzersizleri yoluyla sinir sistemini sakinleştirmeyi öğrendim. Bunu sadece ben değil tüm ailece yapmayı öğrendik. Anne ve babamın da sakin kalmaya başladığını görmek beni son derece rahatlattı.
“Yeterince iyi değilim”, “Aptal gibi gözüküyorum”, “herkes bana bakıyor”, “eleştiriliyorum”, “arkamdan neler söyleyecekler kim bilir”, “rezil olacağım” gibi düşünceleri güçlendirerek ne denli otomatik hale getirdiğimi fark ettim. Bu düşüncelerde kaldıkça daha da endişeleniyor ve bedenimin stres tepkisine girmesini sağlayan nöropatik yolları da güçlendiriyordum.
Artık bu endişeli düşünce kalıplarını o kadar iyi tanıyorum ki bunların yerine hemen daha uyumlu ve gerçekçi düşünceler bulma pratiği yapmayı zamanla başardım.”
Sosyal Kaygı Bozukluğu ve Araştırma Sonuçları
Yapılan araştırmalar, Sosyal Kaygı Bozukluğunun oldukça güçsüzleştirici olabileceğini ortaya koymuştur. Bu bireylerin büyük çoğunluğu, korkuları nedeniyle kariyerlerinin, akademik ve genel sosyal işlevselliklerinin ciddi şekilde bozulduğunu bildirmektedir. (Katzelnick vd. 2001). Hayat boyu yaygınlık oranları genel popülasyonda %10-13 arasında değişmektedir ve bu da Sosyal Fobiyi en yaygın üçüncü psikolojik bozukluk yapmaktadır (Magee, Eaton, Wittchen, McGonagle, & Kessler, 1996).
Tipik olarak çocukluk veya erken gençlik yıllarında başlar ve kroniktir.
Sosyal anksiyete bozukluğu kadınlar arasında erkeklerden daha yaygın olmasına rağmen, yaklaşık olarak eşit sayıda kadın ve erkek bu bozukluk için tedavi aramaktadır.
Tedavi arayan kişiler genellikle 10 yıl veya daha uzun süredir semptomlara sahiptir ve eşlik eden psikolojik sorunlar yaygındır. Shreiner, F. (2006)
Sosyal Anksiyete Bozukluğunun Tetikleyicileri
- Yeni insanlarla tanışmak
- İlgi odağı olmak
- Bir şey yaparken izleniyor olmak
- Küçük bir konuşma yapmak
- Topluluk önünde konuşmak
- Sahnede performans sergilemek
- Toplantıda konuşmak
- Partilere ve sosyal etkinliklere katılmak
- Halk içinde yemek veya içmek
- Alay edilmek veya eleştirilmek
- “Önemli” kişilerle veya otorite figürleriyle konuşmak
- Sınıfta çağrılmak
- Bir randevuya gitmek
- Telefon görüşmeleri yapmak
- Halka açık tuvaletleri kullanmak
- Sınavlara girmek
Sosyal Anksiyete Bozukluğunun Bilişsel Belirtileri
- Günlük sosyal durumlarda aşırı öz-bilinç ve kaygı
- Yaklaşan bir sosyal durumdan önce günler, haftalar, hatta aylar boyunca yoğun endişe
- Başkaları, özellikle de tanımadığınız insanlar tarafından izlenmekten veya yargılanmaktan aşırı derecede korkmak
- Kendinizi utandıracak veya küçük düşürecek şekilde davranmaktan korkmak
- Başkalarının gergin olduğunuzu fark edeceği korkusu
Sosyal Anksiyete Bozukluğunun Fiziksel Belirtileri
- Kırmızı yüz veya kızarma
- Nefes darlığı
- Mide rahatsızlığı
- Titreme veya sarsılma ( titrek ses dahil )
- Kalp çarpıntısı veya göğüste sıkışma hissi
- Terleme veya sıcak basması
- Baş dönmesi veya baygınlık hissi
Sosyal Anksiyete Bozukluğunun Davranışsal Belirtileri
- Aktivitelerinizi sınırlayacak veya hayatınızı aksatacak derecede sosyal durumlardan kaçınmak
- Fark edilmekten ve utançtan kaçmak için sessiz kalmak veya arka planda saklanmak
- Nereye giderseniz gidin yanınızda her zaman bir arkadaş götürme ihtiyacı
- Sinirlerinizi yatıştırmak için sosyal ortamlardan önce içki içmek
Sosyal Anksiyete Bozukluğu ve Komorbidite
Sosyal Kaygı Bozukluğu olan bireylerin çoğu, ek bir bozukluk geliştirmedikçe tedavi arayışına girmezler. Yaklaşık %70-80’i ek tanı kriterlerini karşılamaktadır ve çoğu vakada, komorbid durumun başlangıcından önce ortaya çıkmaktadır.
Toplum örneklerinde, en yaygın ek tanılar arasında özgül fobi, mojor depresyon, alkol kötüye kullanımı, sık ilaç kullanımı ve bağımlılığı ile yüksek oranda intihar girişimi yer almaktadır.
Sosyal Anksiyete Bozukluğu ve Altta Yatan Sebepler
Hem kalıtım hem de çevresel faktörler sosyal anksiyete bozukluğunun gelişimine katkıda bulunur.
Araştırmalar, utangaç ve çekingen mizaçlı görünen küçük çocukların gelecekte sosyal anksiyete bozukluğu geliştirme riskinin yüksek olduğunu göstermektedir. (Barlow,2002)
Nörogörüntüleme çalışmaları, bu kişilerin beyinlerinde amigdalada sosyal ipuçlarına, özellikle de yüzlere karşı artmış tepkisellik görüldüğünü göstermektedir.
En önemlisi, olumsuz geçmiş deneyimler sosyal kaygı bozukluğuna sahip olmada çok önemli bir rol oynamaktadır (utanç, düşük kişisel başarı, travmatik durumlar). Ayrıca, aile içi çatışma veya cinsel istismar, sosyal anksiyete bozukluğu ile ilişkili olabilir.
Ebeveynlere Not
Sosyal anksiyete (kaygı), depresyon ve madde bağımlılığından sonra en yaygın üçüncü ruh sağlığı bozukluğudur. Ergenlikle artan bilişsel karmaşıklık ile sosyal alanda kaygılı olmaya eğilimli hale gelen çocuklar kendilerini ve başkalarını değerlendirmeye başlarlar.
Ebeveynler olarak ergenlik dönemindeki evlatlarınızın zorlandıkları alanları belirlemek, olası sonuçları tartışmak, sosyal senaryolar canlandırarak baş etme becerileri geliştirmek, bol bol pratik yapmak etkili olacaktır.
Uzman Psikolog-Çift, Aile, Çocuk ve Ergen Sorunları