Bilinç, Bilinçaltı, Bilinçdışı, Bilinç Öncesi Kavramları
Bilinçaltı sıkça duyduğumuz bir terim haline geldi. Sanki başka birisi bizim bilinçaltımıza girebilir ve orayı temizleyebilirmiş gibi yanlış bir algı oluşmaya başladı. Bilinçaltı kirli bir alan olmadığı gibi “bilinçaltı temizliği” bahsi de tamamen yanlıştır. Peki nedir bu bilinç, bilinçdışı, bilinçaltı, bilinç öncesi kavramları?
Bilinç seviyeleri üç katmandan oluşur; en altta, ruhsal yapının en derin katmanı ve epey iri bir dehliz olan bilinçaltımız(bilinçdışı). O dehlizin bir kısmını fark ederken epey bir kısmını fark edemiyoruz. Kişinin bir şekilde kendisini korumak için bastırdığı, unutmaya çalıştığı, hatırlamadığı her şey bilinçdışında toplanmış durumda.
Bilinç öncesi, kişinin hatırlayamadığı ama biraz çabayla dikkatini yoğunlaştırdığında bilgiyi geri çağırabildiği katman. Bilinç öncesi dediğimiz katmanın bilinçaltı ve bilinçle bir köprü görevi kurma özelliği vardır. Terapide bilinçaltındaki kayıtları çıkarmaya çalışırken bu bilgiler önce bilinç öncesine daha sonra bilince gelir. Hatta bir buzdağı metaforu kullanılır bunu daha iyi anlatmak için. Buzdağının görünen kısmı bilinçtir. Suyun altında kalan kısım bilinç öncesidir. Suyun en derinindeki temel ve büyük olan parçada bilinçdışıdır. “Bilinçaltı” ise aslında “bilinçdışı” olarak kullanmamızın daha doğru olacağı kavramdır.
Bilinç, bir yönelme hali. Benim şimdi bu yazıyı yazmakta olduğumun, yazarken algılamakta olduğumun tam farkındalığı dediğimiz hal. Yani bir şeyin farkında olduğunda, ona yönelmiş olduğunda bu yönelimsel etkinliğe bilinç diyoruz. Zihinsel içeriğin tamamı bilincinde olduğumuz şeyler değil. Yani bizim bilincinde olmadığımız o kadar fazla şey var ki. Alman filozof Arthur Schopenhauer diyor ki “insan istediğini yapabilir, neyi isteyeceğini isteyemez.” Yani sen bir şeyi istediğin için yaptığını düşünüyorsun ve bu noktada özgür olduğunu söylüyorsun ama onu neden istediğini bilmiyorsun. İstencin kendisini bir zorunluluk olarak ortaya koyuyor ve o noktada özgür değilsin diyor. Bizim bireysel olarak bilinçli yaptığımızı zannettiğimiz çoğu şey aslında çoktan bizim bilinçdışında güdülendiğimiz ve otomatik olarak öyle yapmaya başladığımız şeyler.
Bilinçdışı zihin her zaman uyanık ve tetiktedir, biz farkında olmadan beynimiz bilinçdışı çalışır, istemsiz kaslarımızı yönetir, uyurken dahi vücut fonksiyonlarımızın çalışmasını sağlar, beş duyu organımızla algıladığımız her şeyi kaydeder, kaydettiği her bilgiyi gerektiğinde kullanılmak üzere çağırır. Bilinçaltı aynen bir bilgisayar gibidir. Doğduktan sonra yaşadığımız her deneyim aslında bilinçaltımıza yazılan bir yazılım gibidir. Hatta anne karnında başlar, hislerimizi kaydederiz. Hani o bilgisayarda göremediğimiz kodlar. Yani bilinçaltı bizim işletim sistemimiz gibi düşünebiliriz. Bilinçli halimizin aklında tutabileceği bilgi son derece sınırlı iken bilinçaltı bir takım dosyalar oluşturarak her şeyi kaydeder.
Bilinçaltının hedefi bizim hayatta kalmamızı sağlamak, bizi korumaktır. Neden korur? Ona neyi kötü olarak öğrettiysek ondan korur. Mesela bir defa elimiz ateşten yanarsa bunu bilinçaltı şöyle kodlar ”ateş elini yakar”. Yani siz neye ateş muamelesi yaptıysanız ondan sizi kaçırıyordur. Onun kendine ait bir iradesi yoktur.
İlişkisel problemler, kaygı problemleri, öfke kontrol sorunları, özgüven düşüklüğü, yeme bozuklukları, kendini ifade edememe, iletişim sorunları, kıskançlık ve bunun gibi daha farklı birçok sebepten terapiye gelen danışanların ortak bir noktası vardır. Bu kişiler duygu, düşünce ve davranışlarını kontrol edemiyorlardır. Duygu ve düşünceleri kendileri yaratıyor değil de sanki düşünce, duygu ve davranışlar onları yönetiyor gibidir. Bunun sebebi bizim farkına varamadığımız, davranışlarımızın çoğunu belirleyen kısım olan bilinçdışımızdır. Yani farkında olmadıklarımızın etkisi altındayız ve bütün seçimlerimiz aslında bilinçdışımız tarafından yapılıyor.
Terapilerin amacı bilinçdışımız yani bilinçaltımız tarafından yapılan bu seçimleri bilince çıkartmaktır. Örneğin kişi yalnızlık, bağlanamama, ya da güvensizlik gibi bir sorunla geldiğinde genellikle ebeveyn kaybı veya duygusal olarak ebeveyne ulaşamama, bağ kuramama, terk edilme, aldatılma gibi sorunlar çıkar altından. Bilinçaltı, “terk edildim” “sevilmiyorum” “annem/babam bile sevmiyorsa kimse sevmez” gibi ve buna benze düşünce veya inançları kodlar. Algıda seçicilik yapan bilinçaltı bütün terk edilme anılarını seçerek kendini korumaya geçer ve “herkes gider”, “insanlar/erkekler/kadınlar güvenilmezdir”, “sevgi ve aşk yoktur”, ”nasıl olsa terkedileceğim neden bağlanayım ki” gibi inançlar veya düşünceler kodlar.
Peki farkında olmadığımız bu bilinçdışımızı nasıl değiştireceğiz? Kişiler her ne sebepten terapiye gelirlerse gelsinler bütün terapi ekolleri görünenin altındaki görünmeyeni çalışmaya odaklıdır. Önce işlevselliğimizi bozan güncel kodlar bulunur yani hangi şemalarımızın olduğu. Daha sonra bunların kaynaklarını keşfederiz ki hayatımıza etkilerini, neyi neden değiştirmemiz gerektiğini fark ederek anlamlandırabilelim ve köprülemeler yapabilelim, tıpkı halı dokur gibi. Bunları yapmaya başladığımız yerde bilinçaltımızdakileri bilince getirmeye başlarız. Bundan sonraki süreçte döngünün kırılabilmesi için hayatımızda, davranışlarımızda değişiklikler yapmamız gerekir ki hem terapi, hem danışan kendini gerçekleştirsin. En zorlanılan kısım aslında burasıdır. Çünkü farkındalık daha hızlı gelir ama değişim biraz zaman alır. Yılların getirdiği alışkanlıklar, konfor alanından çıkamamak en sık tökezlediğimiz yerler olur. Terapiye gelenler şunu sorarlar mesela sıklıkla: “tamam fark ettim farkındalık oluştu ama niye değiştiremiyorum?”
İşte tam da bu yüzden “ben her şeyin en iyisini hak ediyorum”, “ben mutluyum”, “para bana kolaylıkla geliyor”, “ben seviliyorum” gibi olumlamalar ne yazık ki tek başına yeterli değildir. Çünkü olumlama yaptığınızda bu kaynakları bulma, hayatımıza ve ilişkilerimize etkileri, anlamlandırma, köprüleme denen uzman bir ruh sağlığı çalışanı tarafından yapılması gereken psikoterapi süreçleri ile çalışmamış olunur ve bilinçaltınızda neler olduğunun farkındalığı da olmaz.
Bilinçaltı psikolojinin temeli de olan derin bir derya denizdir. Bir çok terapi sistemi de onun üstüne kuruludur. EMDR terapisi, yaşantısal terapi, bilişsel davranışçı ekol, psikanaliz, şema terapi, geştalt terapi yani hangi ekolden gidilirse gidilsin fark etmez, psikoterapi sürecinde amaç bilinçaltını düzenlemeye yöneliktir. Sadece ilaçlar bilinçaltına inemediği için psikiyatri tedavisi bilinçaltına yönelik bir tedavi değildir.
Uzm. Psikolog Bahar Erden
Çift-Aile-Çocuk ve Ergen Sorunları