“Babalar ve Kızları” filminin sonunu yeni getirmiştim kapı çaldığında. Saatleri geri sayıp hayata bazı sahneleri atlayarak devam etmek istediğim saçma sapan birkaç günün ardından zihnimi kendi hikayemin kuyusundan çıkartıp başka bir hikayenin içine atmak ne iyi gelmişti. “Sessizlik de sorun çözer, sorundan biraz uzaklaşıp başka hayatlara nüfuz etmek de” diye düşünürken isteksizce kapıyı açtım.
Oturduğum sitenin akşam nöbetine kalan güvenlik görevlilerinden birisiydi gelen; elimde olsa meraklı bakışlarına bile ipotek koymak isteyebileceğim türden, açtığım kapının gerisinde kalan tüm gözüken alanlara şöyle bir göz gezdiren adam. Klasik bir kaç giriş cümlesinden sonra konuya girdi. “Bahar hanım bir yakınım var, 14 yaşındaki kızı ile çok problemler yaşıyorlar. Klasik baba kız sorunları, bilirsiniz. Müsaitseniz size bir kaç şey danışmak istiyor.”
“Burada mı? Yakında mı oturuyor?”
“Yok hayır, beni almaya geldi, burada oturmuyor ama kızı da yanında. Sabah erken memlekete gidiyoruz ben izine çıkıyorum bugün, iki hafta yokum.”
“Tamam, güle güle git. İyi tatiller sana”
“Sizinle görüşmek için beni almaya erken geldiler biraz”
“Beni görebileceklerini nereden biliyorlardı? Keşke aramadan gelmeseydin. Neyse şanslı günündesin müsaittim ve açtım kapıyı. Sen benim evde olduğuma aldırma. Müsait değilsem açmam kapıyı.”
“Tamam Bahar hanım. Ben çağırayım mı enişteyi”
“Bekliyorum hemen. Bakalım neymiş hikayeleri?”
Misafirliğini bir sır gibi saklamak istercesine girdi içeri baba. Kızının otoparkta güvenlik kulübesinin orada beklediğini, önce tek görüşmek istediğini söylerken ansızın açılan gülümsemesini yine aynı hızla kapatarak konuşmaya başladı.
“Sıkıntılar Allah’ın kırlangıç kuşlarıdır derler, anlatmayı da pek beceremem….”
Kızı ile yaşadığı sıkıntılardan bahsetmeye başladı özenerek kurulan kısık cümlelerle. Kısa ve öz bir şekilde anlatmak isteyen ya da kendisi anlatırken benim hemen anlamamı bekleyen bir hali vardı, dokunsan anlatmaya başlayacak ve hiç susmayacak olanlara inat.
Biraz dinledikten sonra aralarındaki o ilişki dinamiklerini, etkileşimi ve iletişimi görmek istediğim için kızının gelmek isteyip istemeyeceğini sordum. Bir on dakika geçti geçmedi, kıpkırmızı giysisi ile içeri giren, gözlerini üzerinden alamadığım kızı, ve yıllardır aynı kaldırımlarda, aynı kokuya bulanarak yürüyormuş gibi duran babası yan yana oturdular.
Baba ve kız yan yana geldiklerinde aralarındaki mesafe o kadar belirgindi ki tanışma faslından ve onca anlatılandan sonra “şimdi ne sorsam” diye bir an düşündüm. Ne yapacağımı bilmek ve kontrolün bende olmasının verdiği özgüvenle teslim oldum hemen onların sessizliğine.
Terapide sessizlikte kalmak
Kendi duygularından korkmadan ama aynı zamanda da kaybolmadan karşı tarafın duygusuyla oturabilmek kolay değildir, özellikle terapi ilişkisinin başında. Ama o anda öyle bir şey oldu ki, sanki kırmızılı kız korkunç bir ezberin parçalarıymışçasına sıraladı sözlerini “baba bana bir kez sarıl, bir kez sevdiğini söyle, bir kez yanımda olduğunu, bana da hak verdiğini hissettir. Beni duy, gör, duygularımı sor, yaralarıma merhem ol.”
Baba şaşırdı, tüm bunları ilk kez duyduğunu söylerken beden dili. Sessizce bakakaldı. Sanki zamanın seli üzerinden geçiyordu yabancı olduğu duygularla yüzleşirken…Öylece bekledik bir süre.
“Duyduklarınız size ne hissettirdi?” diye sorarak sessizliğini bozdum, babası taş kendisi ateş gibi duran kızın. Güneş yanığı yüzü gözyaşları ile ıslanmaya başladı babanın. Kız ağladı, baba ağladı….Sarıldı babası kızına. Dakikalarca kaldılar bu şekilde. Kimse konuşmadı. Sonra da teşekkür ederek gittiler.
Sessizlik çözdü sorunlarını, bir dokunuş, bir sarılış ve birlikte akıttıkları gözyaşı. Merhem oldu babanın dokunuşu kızına. Arkalarından bakarken sevgili Yankı Yazgan Hoca’dan şu alıntı geldi aklıma “bize en çok direnen, bizimle en çok mücadele eden, isyankar ya da hayırsız çocuklar bile bir tür babadan onay beklentisi içinde olurlar. Alamadıkları bir sevgiyi, babanın onayını almak için onca yıl isyan ederler. Biz de o çocukları isyankar diye damgalarız.”
Bahar Erden
Uzman Psikolog/Çift ve Aile Terapisti