Benlik Nedir?
Benlik kavramı, oldukça derin ve geniş bir kavramdır. Pek çok disiplinde farklı yaklaşımlarla bahsedilse de en genel anlamıyla, kişinin kendisi hakkındaki düşünceleridir. Kişinin kendisini başka herkesten ve her şeyden ayrı, eşsiz bir bütünlük olarak hissetmesi, bunun bilincinde olmasıdır. Benlik Algısı, Özdeğer, Özkimlik, Özsaygı, Kendilik Konsepti, Benlik Tasarımı gibi kavramlar benlik ile ilişkili kavramlardır.
Benlik algımız çevremizle etkileşimimiz sonucunda oluşur. Çevreden aldığımız tepkiler açık ve tutarlı olduğunda güçlü bir benlik algısı gelişir. Tutarsız, belirsiz ve olumsuz olduğunda ise zayıf benlik algısına neden olur.
Benlik, esas gerçekliğimizi oluşturan Öz’ümüzdür. Ancak psikoloji alanında benliği tanımlarken deneyimlerimiz, öğrendiklerimiz, çocukluktan itibaren yetiştirilme biçimimiz, düşüncelerimiz, hoşlandığımız ve hoşlanmadığımız şeyler, biyolojimiz, duygularımız gibi birbiriyle ilişkili ve birbirine bağlı parçaların toplamından bahsederiz.
Kişilik oluşurken “Ben’ler” Öz’ümüzün Üstünü Örter.
Kişilik oluşurken “Ben’ler” yeni bedene yavaş yavaş nüfuz eder. Yeni doğan çocuklar muhteşemdir. Onlar tam bir özfarkındalığın tadını çıkarırlar. Tamamen uyanıktırlar. Bebeğe güzelliğini veren şey de budur. Öz henüz BEN lerin içinde şişelenmemiştir. Yenidoğanın “ben “leri gelir ve gider. Beşiğin etrafında dönerler ve yeni bedene girmek isterler. Ancak, yeni doğan çocuk henüz bir kişilik inşa etmediği için, “ben” lerin yeni bedene girme girişimleri imkânsızdır.
“Ben “lerin tamamı yeni bedene girdiğinde, hepimizi karakterize eden o korkunç çirkinlikle dünyada beliririz. “Ben”i özgürleştirmeden de esas gerçekliğimizi oluşturan Öz’ümüze dair bir farkındalığa eremeyiz. “Ben” imizi egosal zihin kalıplarından özgürleştirdiğimizde öz içimizde parlar. Benlikten özgürleşmiş öz bize iç güzelliği ve huzur bahşeder. Mükemmel mutluluk ve gerçek sevgi böyle bir güzellikten yayılır.
Göründüğü kadar gerçek değildir kendimiz sandığımız benlik.
Psikanalist Dr. Donald Winnicott’un gerçek ve sahte benliklerimiz dediği de öz-ümüz ve geliştirdiğimiz benliklerdir. Gerçek benliğimiz özümüzdür. Sahte benliğimiz ise doğduğumuz andan itibaren ailemiz, çevremiz, şartlarımız, deneyimlerimiz ile oluşan benliğimizdir. Sahte benlik gerçek benliği işgal etmeye başladıkça artık nefes alamaz hale gelir ve özümüzden uzaklaşırız.
Winnicott’a göre, gerçekten aktif sahte benliklere sahip kişiler, mükemmel başarılı hayatlar yaşamaya devam edebilir, ancak derinlerde tatmin edici olmayan veya “sahte” hissettiren hayatlar da yaşayabilirler. Ayrıca, bağ kurma umuduyla diğer insanların kendilerinden beklentilerine uyum sağlayabilirler, ancak muhtemelen daha az otantik ve daha az tatmin edici ilişkilerle sonuçlanan performatif veya beceriksiz olarak ortaya çıkarlar. Winnicott, çok güçlü bir sahte benliğin, insanları spontanlıklarına ve yaratıcı dürtülerine göre hareket etmekten alıkoyduğuna, boş hissettirdiğine ve bazen neden böyle hissettiklerine dair de çok az fikirleri olduğuna dikkat çeker.
İnsan niçin benlik sahibidir?
Benlik insanın içsel çekirdeği ve referans merkezidir. İletişimin merkezi olarak kabul edilebilir. Doğar doğmaz içimizde bir referans merkezi ile doğarız “ben ve diğerleri” diye. Kendimize ait benlik duygumuzun gelişmesi ve benlik inşası için başkalarına, dışarısına ihtiyaç duyarız. Kendimize dair bir fikir edinebilmemiz “ben” diyebilmemiz için başkalarına ihtiyacımız vardır. Yani imgesel bir varoluş biçimidir benlik.
Psikolojide benlik kavramının üç temel parçası “gerçek benlik”, “ideal benlik” ve “algılanan benlik” kavramlarıdır.
Gerçek Benlik
Gerçek benlik, gerçekte nasıl olduğumuz, kendimizi ne kadar sevdiğimiz, kabul ettiğimiz ve değer verdiğimizdir. Kendi hatalarımızla, kendi gerçeklerimizle, kendi güçlü ve zayıf yönlerimizle yüzleşebiliyorsak, bize yönelen eleştirileri analiz edebiliyorsak, sorgulayabiliyorsak benlik algımız, benlik saygımız yerindedir. Yani benlik algımız gerçek ben’e uygundur denir. Gerçek benlik gerçekte kim olduğumuzdur. Mevcut niteliklerimizi, eğilimlerimizi, özelliklerimizi yansıtır. Örneğin, dakik bir insan olduğuma inanıyorsam, dakiklik gerçek benliğimin bir bileşeni yani kişilik özelliğim haline gelir.
İdeal Benlik
İdeal benlik arzuladığımız özelliklerle tanımlanan benliktir. Olmak istediğimiz kişidir. Bu kişi, sahip olmaya çalıştığımız ya da sahip olmak istediğimiz niteliklere veya özelliklere sahiptir. Tam olarak istediğimiz gibi olsaydık, kendimizi nasıl biri olarak hayal ettiğimizdir. Kişi bu özelliklere sahip olduğuna inanmak ve başkalarını da inandırmak ister.
Algılanan Benlik
Algıladığı benlik kişinin kendisini ve başkalarının onu nasıl gördüğüdür. Fiziksel özellikler, kişilik özellikleri ve sosyal roller gibi niteliklerin tümü öz imajımızda rol oynar. Parçalanabilir, dağılabilir, kırılgandır algıladığımız benlik. Bakışlarla inşa edilebilir ve yine bakışlarla yerinden edilebilir.
Uyum, kişinin gerçek ve ideal benliklerine ilişkin algıları neredeyse aynı olduğunda, yani kişinin ideal benlik kavramı gerçek benliğiyle uyum içinde olduğunda ortaya çıkar. Uyum, özdeğer duygusunu yükseltir ve daha sağlıklı, üretken bir yaşamı teşvik eder. Ancak ideal benlikle algılanan benlik arasındaki fark, sosyal geribildirime ve yapılan işe bağlı olarak değiştiğinden özdeğer, benlik kavramının dinamik bir bileşeni olarak sürekli değişim ve gelişim içindedir.
Uyumsuzluk, gerçek ve ideal benlik algıları aynı olmadığında ortaya çıkar. Nahoş kabul edilir ve yetersizlik, kaygı ve sıkıntı duygularına yol açar. İdeal benlik ile gerçek benlik arasındaki uyumsuzluk ne kadar büyükse, ortaya çıkan sıkıntı da o kadar büyük olur.
Doğru Benlik Algısı
İdeal ben, gerçek ben ve kişinin algıladığı ben ne kadar birbirine yakınsa kişi o kadar kendisiyle barışıktır. Kendi öz saygısı da bununla doğru orantılıdır. Bu kişiler kendi konfor alanında kalmayıp yeniliğe açıktırlar, değişimden korkmazlar. Doğru benlik algısı geliştirmek ebeveynlerin dikkat etmeleri gereken önemli bir farkındalıktır.
Sürekli pofflanarak, sen en iyisin, sen en birincisin, sen herkesten üstünsün, sen en önemlisin duygusu ve bilgisi ile yetiştirilen çocukta ideal ben ile gerçek arasındaki makas açılır. Çocuk hayatın gerçekleriyle karşılaştığı zaman, birisi onu eleştirdiği zaman rahatsız olur. Sera çiçeği gibi yetiştirilen çocuk bir fırtına çıktığı zaman rahatlıkla yıkılır.
Benliğin Gelişmesi
Çocuklar kendi varlıklarının tam olarak farkında değildirler. Ancak sosyalleşme süreci ile birlikte kendilerini tanımaya başlarlar. Yaşadığı sayısız olaylarla beraber benlik de oluşmaya başlar. Ayna benlik dediğimiz başkalarının bizi değerlendirmesi, çeşitli sosyal roller üstlenme, diğer insanlarla kıyaslama yapma yolları ile benlik gelişmeye başlar.
Ben Kimim?
Biri sizden kendinizi tanımlamanızı isterse ne yazarsınız? Ne düşündüğünüzü mü yoksa insanların ne düşündüğünü mü? Kendimizden ‘ben’ diye bahsederiz. ‘Ben’i kendi kelimelerimizle ve kendimizi gördüğümüz şekilde tanımladığımızda, bu öz kimlik olarak bilinir. Kendi versiyonunuza inanırsanız, herhangi bir olumsuz yorumun öz kimliğinizi etkilemesine izin vermezsiniz. Öz Kimliği anlamanın faydaları kendimizi keşfetmemiz ve anlamamızdır.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, benliğimize yapacağımız yatırımın yani ‘ben’i bilgeleştirmenin, hayatta yapabileceğimiz en büyük yatırım olduğunu söyler. Bunun için ben bilincini yemek, içmek, üreme peşinde koşmak gibi ilkel bir seviyeden ruhsallık gibi yüksek fonksiyonlu, soyut zevklerin parlatıldığı frekansa getirmemiz gerektiğini hatırlatır. Bunun da hem insanın hem de bilimin ilerlemesinde itici bir güç olan merak dürtüsü ile tetiklendiğinden bahseder.
Merak ve öğrenme birbirinin sebep sonucudur der. Albert Einstein kendinden bahsederken “Hiçbir özel yeteneğim yok, yalnızca merak tutkusu olan bir insanım”, Descartes de “ Bilmekten daha önemli olan şey merak etmektir” demişlerdir.
Somut düşünen bir kişi bir ağaca baktığında sadece ağacı görür, ağacın meyvesini, meyvenin içindeki çekirdeği görür. Merak duygusu yoktur. Soyut düşünen kişi ise kainata daha derin ve hayranlıkla bakar, çekirdeğin içindeki meyveyi yani görünmeyeni görür. Kainattaki tılsımı, sırları ve döngüselliği anlamaya çalışarak kainatı anlamaya çalışır.
Zihinüstü fonksiyonlarına, metakognisyon genlerine sahip olmanın ayrıcalığı ile insan, hayatın, var oluşunun anlamını arayan bir canlıdır. Bu anlam arayışını müziğe, sanata, felsefeye yönelterek açığa çıkartır. Bunlar olmasaydı hayat sadece çalışmak, yemek, içmek, barınmak ve üremekten ibaret kalırdı. Ruhla bağlantı kuracak olan akıl cihazına sahip olmamızın da bir anlamı olmazdı. Oysa ki bir sebebi ve anlamı olmalı öyle değil mi? Tıpkı yaratılmış her şey gibi.
Düşünen insan, felsefe üretebilen insan “ben kimim?” “Nereden geldim, nereye gidiyorum?” “Yaşamımın anlamı ne?” “Hayatın anlamı ne?” “Kendimi nasıl gerçekleştirebilirim?” “Nasıl bir yerdeyim?” gibi soruları sorabilen insandır.
Kendini tanıyamadığı için sıkıntı yaşayan insanlar
Evlilik sorunu ile gelen danışanlara “kendinizi bana biraz anlatırmısınız?” diye sorulduğunda, hemen sıklıkla “nasıl yani?” sorusu gelir. Yani “kendinizi, kendilik kavramınızı biraz açarsanız size daha fazla yardımcı olabilirim”dendiğinde, tanımlamakta son derece güçlük çektikleri fark edilir. Kendi ile alakalı net bir yargısı yoktur ve ne diyeceğini bilemez. “O halde tanımaya çalışalım, evliliğinizi tanıyalım” deyince de sürekli ötekinin üzerinden eviliği tanımlama başlar.
Çocuğu için gelmişse “çocuğum şöyle yapıyor, böyle yapıyor” diye anlatmaya başlar. Birincil hedefi kendini değiştirmek değil “ötekini” değiştirmektir sıklıkla.
Kişi kendini tanıma aşamasında öncelikle farklı farklı rollerde kendinizi tanımlamalı. Bu, kendini değiştirmek adına adım atmayı da kolaylaştırır. Kulluk rolünde, ebeveyn rolünde, eş, çalışan, evlat, arkadaş, dost rollerinde kendini masaya yatırması gerekir.
Aynı şekilde kaygı bozuklukları, obsesyonlar, panik atak, gibi sorunların pek çok sebebi olsa da nedenlerden biri kişinin kendisini tanımamasından kaynaklı kendisine çizdiği beklentilerin çok yüksek olmasıdır.
Özgüven ve kendini ifade edememe gibi sorunlarda da kişi kendini ifade edemez, çünkü kendi ile bir tanışıklığı yoktur. Kişinin kendini ifade edebilmesi için kendine merhaba deyip kendi ile tanışması gerekir. Beyazıd-ı Bestami hazretlerine sormuşlar “sen kimsin?” diye, demiş ki “ben iki ucu nam-ı terahiye açılan sonsuz bir hattın altındaki küçücük bir gölgeyim” Peki sen kimsin? Niye yaratıldın? Nasıl bir annesin? Eş olarak nasılsın? Nasıl bir komşusun? Nasıl bir arkadaşsın?
Uzm. Psikolog/Çift-Aile-Çocuk ve Ergen Sorunları