Evrendeki Her Şey Enerjidir

Düşünce, his, duygu, madde, fiziksel beden, kısacası “evrendeki her şey enerjidir” dendiğini ne kadar sık duyuyoruz değil mi? Bazen insanlar “enerjim bitti”, “bütün enerjimi aldı”, “kendimi tükenmiş hissediyorum”, “bugün enerjim yüksek”, “bu kazağımın enerjisini seviyorum”, “bu renk duvar boyası odamın enerjisini değiştirdi” diye söylerler. Peki, nasıl bir enerji bu?

Fizikçiler diyorlar ki; her şey titreşir. Bu boşlukta gördüğünüz bizler de dahil her şeyin kendine ait bir rezonansı yani titreşimi vardır. Nötr titreşim halinde olduğumuzda, zihin açık ve temizdir, şu andayızdır. Fakat aklımıza aniden gelen ilk negatif düşünce veya yaşadığımız olumsuz, can sıkıcı bir deneyim ile titreşimimiz düşmeye başlayabilir. Keyifli ve neşeli bir sabaha uyansak da, bu yüksek enerjimiz gün içindeki düşüncelerimiz, duygularımız ve yaşadıklarımıza bağlı olarak dalgalanmalar gösterir.

Sürekli kendi titreşimimizle açtığımız düşünce ve duygu dalgaları boşluğa karışır ve boşluğun enerjisini hareketlendiririz. Televizyon, radyo, telefon dalgaları gibi bizden yayılan dalgalar da boşluktaki enerji okyanusuna farklı frekanslarla karışır. Bu frekanslarımızı belirleyen ise duygu, düşüncelerimizdir. Yaşadıklarımız, çevre ve şartlarımızdır demiyorum çünkü duygu ve düşünceler bunların sonucunda oluşur zaten.

Neşeli, huzurlu, şefkatli, sevgi dolu, uyumlu, hoşgörülü olduğumuzda yüksek frekansda dalgalar yayarız. Modumuz düşük, agresif, yorgun, uykusuz, keyifsizsek ya da kaygı ve korku duyguları yoğunsa yaydığımız dalga frekansları düşüktür. Yani pozitif duygu ve düşünceler yüksek frekans, negatif olanlar düşük frekans diyebiliriz. Peki bu bizim hayatımızı nasıl etkiler?

Fizikteki benzer enerjilerin birbirini çekmesi ile açıklanan çekim yasasına göre düşük titreşimde yani negatif duygu ve düşüncelerde olduğumuzda düşük titreşim halindeki kişileri ve olayları çekeriz kendimize. Güne güzel, pozitif, neşeli ve mutlu başladıysak pozitif enerjileri çekeriz. Boşluğun frekansı titreşimimize cevap verir. Nötr haldeyken de sabit bir titreşim frekansımız vardır. Ama gün içinde yaşadıklarımızla ve yaşadıklarımızın sonucundaki duygu ve düşüncelerimizle frekansımız dalgalanacaktır.

Fizikçiler her şeyin birbiri ile bağlantılı olma durumu olan kuantum dolanıklık dan bahsederler. Her şeyle bir ilişki içerisindeyiz. Enerjimiz birşeyleri olumlu ya da olumsuz etkiliyor. Yüksek frekanstaysan düşük frekansta birisini dinlediğinde enerji çaldırabilir yani kendi enerjini düşürebilirsin. Farkında olmak, kendini korumaya almak, enerjimizi düşürmemeye gayret etmek gerekir ki gün içinde o düşmüş frekansla negatif olayları ve duyguları tetiklemeyelim. Nasıl diyeceksiniz?

Korona döneminin başlarıydı yanlış hatırlamıyorsam. Sabahları yürüyüşe çıkışıyordum. Arada bir alışveriş yapıp sohbet ettiğim tatlı bir hanım vardı. Frekanslarımızın uyumlu olmadığının farkındaydım. Birlikte yürüyüşte karşılaşıp sohbet ettik birkaç gün. Konuşmalar sırasında sıklıkla akıl vermesi, uyarılarda bulunması dikkatimi çekti. 5-6 saatlik yolculuğa çıkacağımı söylediğimde “sakın otobüsle gitme” demesi de beni biraz şaşırttı.

Aracım olduğunu bilen, koronanın, yasakların farkında olan bir sağlık çalışanı olarak bu ve buna benzer birçok uyarı bana gereksiz gelmişti. Yürüyüşe çıkarkenki yüksek frekansım yürüyüşten döndüğümde birlikte yürüdüğüm kişinin daha birçok muhtelif iletişim biçimi ile düşmüştü. Kendimi sinirli hissediyordum. Sinirli olmamın sebebi kendimi koruyamamış olmaktı. “Otobüsle yolculuk edeceğim düşüncesi sende nasıl oluştu?” ya da “neden böyle bir uyarı yapmak zorunda hissettin?” gibi doğru soruları sormuş olsaydım enerjimin düşmesine izin vermeyecek ve eve sinirli dönmeyecektim.

Bu ikili ilişkilerde böyle değildir sadece. Aynı zamanda madde ve eşyalar da belli bir titreşimde olduğundan yaptığımız yemeğe bile yansır var olan enerjimiz. Kullandığımız araba, elektronik eşya bizim enerjimize yanıt verir. Yaşadığımız her şey enerjimizi dalgalandırır. Bilirsiniz, bazı mekanlar, eşyalar, giysiler frekansımızı yükseltirken bazıları da tam tersi etki yaratırlar.

Yeni bir eve taşındınız diyelim, hayatınızda her şey yolunda giderken birden aksilikler başladı. Yaşam isteğinizde azalmalar oldu,  kendinizi daha gergin, stresli ve negatif hissediyorsunuz. Bir şeyler ters gidiyor, geceleri uyuyamıyor ya da aile üyeleriniz ile sık tartışmalar yaşıyorsunuz. Epey zaman geçmesine rağmen evcil hayvanınız yeni mekanda eskisinden daha neşesiz, stresli ve iştahsız gözüküyor.

Belki de evinizde değil de iş yerinizde çalıştığınız oda veya ortam size boğucu geliyor. Bu yüzden sürekli hastalanıyor, üzerinizde bir ağırlık hissediyorsunuz. Hele bir de hastane, acil servis, huzur evi, ceza evi, gibi duygusal yoğunluğu yüksek yerlerde çalışıyorsanız, bu yerler olumsuz enerjiyi üstünüze çekmekte birebir değil mi?

Evinizi satmaya ya da kiraya vermeye çalışırken bir tıkanıklık mı yaşıyorsunuz? Belki de tüm bunları geçmişte deneyimlediniz ama anlamlandıramadınız ya da farkında olmadınız. Peki haciz yolu ile ya da ikinci veya üçüncü elden alınmış ev ve eşyalarda geçmiş yaşantıların, travmaların, kayıp ve hastalıkların izlerinin biriktiğini biliyor muydunuz? Bunlar bizim hayatınızda enerji blokajları oluşturduğu için tıkanmalara ve negatifliklere neden olabiliyor.

Bununla birlikte, negatif akışı hissettiğimiz yer, uzun zamandır yaşamakta olduğumuz yer de olabilir. Ev içindeki yaşantımız, eşyalarımız, onları dizayn etme biçimimiz bir enerji yaratır.

Örneğin Herhangi bir köşede duran bitki bulunduğu yerin frekansını değiştirebilir. Tablo seçimlerimiz, onları nerelere yerleştirdiğimiz, fotoğraflar, kitaplık, gece lambaları, koltuklar, renk seçimleri, fonda çaldığımız müzik…. Eşyaların bir kısmının yerini değiştirmeyi düşünürüz mesela; ev arkadaşımız evden taşındığında, boşanma, ayrılık veya kayıp sonrası, hasta olan biri iyileştiğinde derin bir temizlik ile beraber ufak tefek değişiklikler isteriz. Yeni başlangıçlarla birlikte tazelenmek ve ferahlamak için.

Kimimiz vedalaşırız tüm kullanmadığınız eskilerimizle. Bir gün lazım olur düşüncesi ile özellikle tuttuğumuz ne varsa elden çıkartırız. Kimimiz evin camlarını açarak sirkeli su ile derin temizlikler yaparız. Hoş kokulu tütsü, mum ve adaçayı yakmak, kurşun dökmek, sıkça başvurduğumuz ritüellerdir.

Kimisi bir kasenin içine koyduğu deniz tuzunu odanın ortasında 24 saat bekletir ve atar, kimisi hiç atmaz. Mekanın içinde meditasyon yapar bazılarımız veya kendimize özel arınma yöntemleri geliştiririz (değişik aromaterapiler, müzikler, ritüeller, düzenli temizlik gibi). Sonuç olarak, herkese iyi gelen şey aynı değildir.

Duş teknesi olan, camlarının sürekli su ile lekelendiği, alt aparatlarının dağınık ve kirli görüntü verdiği bir banyom vardı yakın zamanda. Boğucu, temizliği hiç göstermeyen bordo beyaz renkteki seramikler ile birlikte duş teknesini tamamen çıkarttım. Daha aydınlık bir görünüm veren gri renkli mat malzemeler aldım.

Gaz betonlarla yarım duvar ördürerek camekan ihtiyacı olmayan bir duş alanı yarattım. Üzeri için kurna üstüne konan çini seramikler seçtim. Krem renginde olan, bazı kısımları çatlamış, derz araları sürekli kirli gözüken mutfak ve koridor yerlerini daha neşeli, desenli seramiklerle döşedim. İçime nasıl mentollü bir ferahlık geldiğini anlatamam. Böylelikle hem evimin ve benim enerjim arttı, hem de daha temiz ve şık bir görünüm kazandı.

Bazı insanlar satın alacakları yeni bir arazi ise, yer altı manyetik enerjisini tespit ettirmek isterler; su veya maden damarları, faylar, kirli sular, eski yer altı şehri kalıntıları, mezarları olabilir endişesi ile. Yeni bir ev alacaklarsa ve ilk oturacak olan kendileri olacaksa, o evin içinde nasıl hissettiklerine odaklanarak acele etmeden karar verirler.

Bununla birlikte, ölen yakınlarımızın eşyalarını genellikle dağıtırız, ya da saklarız birkaçını hatıra olarak saklamak için. Neden ölen kişinin eşyalarını elimizde tutmak iyi değildir? Taşınırken özel eşyalarımıza dokunulmasından niçin rahatsız oluruz? Yatak odamızı, hatta evimizi mahrem kılan şey nedir? Davet ettiğimiz kişiler konusunda bizi ne seçici kılar? Mekan ve eşyalar gibi insanların enerjileri de bize sirayet eder ve etkiler çünkü. Pozitif, kendini ve diğer tüm canlıları seven kişileri hayatımıza seçmeyi isteriz ki enerjimiz yüksek kalsın.

Son olarak, sürekli başkalarındaki negatifliklere odaklanan, benmerkezci, huysuz, şikayetçi, talepkar, kibirli, kontrolcü, eleştiren, yargılayan, nasihat verme merakı yüksek olan negatif enerjili kişiler de bizi kendi enerjilerinde tutmaya çalışarak bilinçli veya bilinçsiz olarak zehirlemiyorlar mı zaten? Tüm bunların farkında olarak olarak uzaklaşabiliyorsak uzaklaşmak, uzaklaşamıyorsak korunmayı öğrenmek gerekmez mi?

Bahar Erden

         Uzman Psikolog/Evlilik ve Aile Terapisti