Karşılıklılık İlkesi ve Alma-Verme Dengesi
Zaman zaman çocuk veya ergen ebeveyni olan danışanlarımdan, terapiden önce telefon görüşmelerimiz esnasında şöyle bir talep alıyorum “çocuğun yanında ödeme yapmak istemiyorum, ücretli olduğunu bilmiyor. Alacağımız hizmet bedelini hesabınıza ödeme yapsak olur mu? Ya da ”yanında ödemesek olur mu?”
Olur tabii. Ancak bu durum, hemen akabinde ebeveynlerle mutlaka özellikle konuşulması gereken bir konu haline geliyor. Çocuklarına genelde “bir abladan/psikologdan/aile danışmanında destek alalım/sohbet edelim” diye söyleyerek geliyorlar. Tamam gayet güzel. Ancak çocuklardan genellikle “ben birisi ile sohbet edip derdimi anlatacağım bir de para mı ödeyeceğiz? gibi bir soru geliyor muhtemelen ya da ebeveynler kendileri çocukta nasıl bir algı oluşacağını düşünerek böyle bir ricada bulunuyorlar. Çünkü çocuk ve ergenler hayata profesyonelce değil daha duygusal ve tek taraflı bakıyorlar. Peki olması gereken nedir? Onların farkındalıklarını nasıl ortaya çıkartacağız?
Çocuktan/ergenden aldığı ya da alacağı hizmet karşılığında böylesi bir geribildirim geldiğinde aslında ebeveynler Sokrates gözlüklerini takarak o meraklı duruşu almalı ve doğru soruları sorarak çocuğun düşünmesini, sebep sonuç çıkartmasını, empati kurmasını, anlamaya çalışmasını sağlamalılar. Çocuğa yöneltilecek sorular çok önemli.
Aldığımız hizmete para ödüyor olmamız senin için ne anlam ifade ediyor?
Nasıl olmasını isterdin?
Sen olsan ne yapardın?
Peki birçok kişi aynı hizmeti almak istiyor her destek talep eden kişi ile böyle mi olmalı?
Peki bu kişi herkese karşılıksız hizmet verse nasıl bir hayatı olurdu?
Çocukları gerçeklerle yüzleştirmek gerekiyor. Bu hayatta hiçbir şeyin karşılıksız olmadığını bilmeleri gerekiyor ki beklentileri yüksek olmasın. Beklentileri ne kadar yüksek olursa hayattan, insanlardan hayal kırıklıkları o kadar fazla olacak. Olaylara ve hayata duygusal pencereden bakmak tabii ki çok güzel ancak bir de profesyonel hayat ve gerçekler var. Gönüllülük ayrı, profesyonellik çok ayrı iki kıymetli kavram.
Her şey karşılıklılık ilkesine dayanır evrende
Topraktan ürün almak için ekmeniz gerekir, ne verirseniz onu alırsınız. İlişkilerde öyle. Ne yazık ki tüm ilişkilerin karanlık bir tarafı vardır. Hiçbir ilişki türü karşılıksız değildir. En küçük, basit canlılardan en gelişmişine kadar. Bir virüsün bile yaşayabilmek için bir canlı üzerinde konuşlanması gerekir.
Birisi ile arkadaşlık yapıyorsak ona iyi geldiğimiz ya da onu mutlu ettiğimiz için değil kendimiz için o arkadaşlığı sürdürürüz. Bilgisi, zekası, sohbeti, cömertliği, kişiliği, şefkati, çevresinin geniş olması, sosyal statüsü, çalışkanlığı, başka alternatifinizin olmaması, uzun boylu olması, ten uyumu, esprili ve konuşkan olması, size sizi yansıtıyor olması, onda kendinizden bir şeyler bulmanız, aşık olmanız, sevmeniz, çocuklarınızın iyi anlaşıyor olması, eğlenceli olması, eşinizin patronu olması, vs (bu genellemeler iş ilişkileri de dahil her türlü ilişki için rastgele yazılmıştır ve daha da epey uzatılabilir)
Kısacası bize iyi gelen bir şeyler vardır bir ilişkide. Aşık olduğumuzda bile kendimiz için isteriz o insanı. Onunla olmanın bizi nasıl hissettireceğine odaklanarak. Bilinçaltında farkında olmadan o ilişkiden alacaklarımıza odaklanarak düşünürüz ama ilişki içerisinde alma verme dengesinin olması gerekir ilişkilerin yürüyebilmesi için. Aldığımız kadar verebildiğimiz sürece ilişkiler sağlıklı devam edebilir.
Konuyu çok yaydım. Aslında karşılıklılık ilkesi, sosyal değişim kuramı ve alma-verme dengesinin tüm ilişkilerde ne kadar önemli olduğunu vurgulamak gerekir çocuklarımıza. Bunları çocuklarımıza açıklayabilmeliyiz. Hep söylediğim gibi, felsefe ve psikoloji eğitim sistemimize mutlaka dahil edilmeli ki çocuklarımız eleştirel düşünme biçimi ve empati becerileri geliştirebilsinler.
Bahar Erden
Uzm. Psikolog/Çift-Aile-Çocuk ve Ergen